Bir Banyo Alıp Çıkacağız Dostlarla
- cokgezenhk
- 12 Haz
- 3 dakikada okunur
Sayfiye tarihi üzerine.
Haziran ayına girdiğimiz şu günlerde bayramın gelmesi ile tatilcilerin ve yazlıkçıların dönemi başlamış olur. Gerçi pandemi döneminden sonra çoğu insan şehirlerden ve yasaklardan bunalıp karavan ve yazlık gibi alternatif yaşam biçimlerine dönmeye başlamış olsalar da yaz aylarının gelmesiyle beraber klasik yazlık ve ve tatil modu dönemi resmi olarak başlamış oldu.
Peki tarihte yazlık ya da tatil kavramı ne zaman başlamıştır. Türk Dil Kurumu, sayfiyenin kelime anlamını ‘yazlık ev’ veya ‘şehre yakın kır kesimi’ olarak tanımlanmaktadır. Ülkemizde bu kavrama uyan ikincil ev uygulaması 18. yüzyılda İstanbul’da ortaya çıkmış 19 yüzyılda gelişimin sürdürmüş ve 20 yüzyılda ise Anadolu’da kıyı ve yayla kesimleri sayfiye yerleri olarak kabul edilmiştir. Geçi iklim şartları sebebiyle Anadolu’da çok daha öncesinde yazlık ve kışlık evlerin bulunduğu semtler bölgeler olmuştur. Bunların en belirgin örneklerinden birisi Safranbolu olup bugün bağlar bölgesi dediğimiz yer dönemin varlıklı ailelerinin yaz aylarını geçirdikleri bölge olarak kabul edilmektedir. Tarihe baktığımızda ise antik dünyada sayfiye kavramının var olduğunu görmekteyiz. Bergama krallığının sayfiye yeri Allianoi idi. Krallığın 18 km doğusunda bulunan kent yıllarca Hydroterapi (suyla tedavi) merkezi olarak hizmet vermiş ve bir şifa merkezi olan ün salmıştı. Daha güneyde ise Antakya bölgesinde bulunan Defne (Daphne), Antakyalı zenginlerin sayfiye yeri olarak kullanılırdı.Antik Roma’da ise genellikle siyasetçilerin kaldığı bugün çitflik evi dediğimiz yapılar bulunmaktaydı. O dönemde villa kavramı şehir surları dışarısında kalan bir binayı ya da bir çiftliği tanımlamak için kullanılmaktadır. Scipio Africanus Roma’daki politik baskılardan ve oluşan ortamdan rahatsızlık duyarak Campani’daki yazlığına yerleşen ilk politikacıydı. MÖ 2. yüzyılın sonuna dağru dönemlik olarak kırsaldaki yazlıklara yerleşmek bir gelenek haline geldi. Roma soyluların bu tercihleri başkentten uzaklaşmak ile başlayıp sonrasında zevk ve keyif dolu yaşam biçimleri haline gelecekti. Bu yazlıkların ismi ise Urbana idi. Orta çağda ise Avrupa’da soylu sınıfının şehirlerden kırsalda yaptırdıkları evlerine gitme sebebi ise aslında biraz daha farklıydı. Orta çağ soylularının, yazın arazilerini denetlemek ve mevsimin yaşanmaz hale getirdiği (pislik, hastalık vb.) şehirden uzaklaşmak için kırlara göç etmesi zorunlu bir göç gibi gözüksede tatil kavramının önemli adımlarından biri olacaktı.
Ülkemizde Bizans döneminde kentin güvenli bölgelerinde bulunan yazlık ev yada saraylara yılın sıcak dönemlerinde gidilmiş, Osmanlı döneminde de aynı alışkanlık devam etmiştir. Sayfiye kültürü Bizans döneminde yalnızca imparator ve ailesine özgü bir aktivite iken, Osmanlı’da 19. yüzyılın ikinci yarısında halk arasında da sayfiye alışkanlığı oluşmuştur. Yazın başlangıcında padişahın verdiği fermanla birlikte sayfiyelere gidilir, sonbahar başlangıcında ise gene padişah fermanı ile sayfiye bölgelerinden kente geri dönülürdü. Bunun dışında özellikle Tüberküloz hastalığına yakalanmış insanlar şehrin nemli ve kötü havasından uzaklaşıp Kadıköy ve adalar bölgesinde kalırlardı. Sayfiye kavramı Osmanlı’da sur içi ve çevresinde olan yerleşimin dağılmasına yol açmış özellikle anadolu yakasını popüler hale getirmiştir. Sayfiye kavramını başlangıc noktası olarak Lale devri ile birlikte Haliç ve Kağıthane bölgelerine yazlık evler yapılmaya başlanmış olup buralar aynı zamanda halk tarafından mesire alanları olarak kullanıldığından talep görmüştür. Bu göçler esnasında taşınmak ise oldukça zahmetli bir işti. Evin eşyaları at ve öküz arabaları ile taşınırken. Anadolu yakasında oturanlar için önce Sirkeci’de bir iskeleye inilir sandallara yüklenen mallar karşıya geçirilirdi. Bu yoğun talep sandak sayısının inanılmaz boyutlara ulaşması sonucunda Önce1 adet İngiliz ve Rus gemisi boğaz hattında çalışmaya başlamış sonrasında ise 1885 yılında Şirketi Hayriye kurularak iskeleler inşa edilip şehir hatları vapurları çalışmaya başlamıştır. Vapur seferlerinin artması ile birlikte balıkçı köyleri, adalar ve boğaz hattı keşfedilip yeni sayfiye noktaları oluşmuştur. Avrupa yakasında düz bir hat düşünüldüğünde Beşiktaş, Ortaköy ve Kuruçeşme’de padişah ve ailesi otururken, Bebek ve Rumelihisarı genellikle sadrazamların oturduğu, Arnavutköy ve karşı sahilinde Kuzguncuk Hristiyan ve Yahudilerin, Yeniköy, Tarabya ve Büyükdere ise zengin Rum ailelerin, Ermeniler ve Avrupalı diplomatların tercih ettikleri sayfiye yerleri olmuştur. 1873 yılında Anadolu yakasında banliyö hattının kurulması ile birlikte o döneme kadar atlı arabalar ile yapılan taşımacılık trenle yapılmaya başlanmış Kadıköy Bostancı arası olan bölgede yer alan Kızıltoprak, Fenerbahçe, Göztepe, Erenköy gibi semtlerde dönemin zengin aileleri yalılar yaptırmaya başlamıştır. Bu sahil hattı nüfus inanılmaz boyutlara ulaşabilsede hala aynı keyifli varlığını sürdürmekte. 1888 yılında Avrupa yakasında Sirkeci-Halkalı banliyö hattının açılması ile bu sefer ters yönde Yeşilköy’e kadar olan bölgede sahil bandında sayfiye kültürünün oluştuğunu görmekteyiz. Bu süreç esnasında Adalar bölgesinde ilk otellerin açılması ile pansiyonculuk kültürü oluşmuş ve devamı gelmiştir. Bunun yanında aynı bölgelerde 19. Yüzyılın ortalarından sonra deniz hamamları, çay bahçeleri, kulüpler kurularak aslında turizm kavramının ilk yapı taşları oluşmuştur. Cumhuriyet kurulduktan sonra İstanbul’dan biraz uzakta olan Yalova başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve siyasetçilerin tercih ettikleri bir yer olmuştur. İstanbul’da Nüfusun artması yoların yapımı ve ulaşımın kolaylaşması bu sayfiye alanlarının zaman içerisinde kentin içinde kalmasına yol açmıştır.
Kısacası geçmişin kaçış noktaları bugün yaşadığımız yerler.








Yorumlar